Yol çok rahattı lakin demiştim ya egsozun sesi değişti diye, harbi değişmiş, yolda farkettim.
Gelirken müziği sesini pek açmıyordum motorun sesini duyabilmek için. Dönüşteyse müzik sesi sonda olduğu halde egsoz sesi gümbür gümbür geliyordu. Hele ışıkta falan beklerken hafif ara gaz verince, öf ki ne öf. Yine de durup kontrol etmedim, dedim ya, serde mallık var inceden.
Yemek yiyecek bir yer bulana kadar mola vermedim. Bir yerde odun köfte tabelaları dikkatimi çekti, öyle bir yerde durdum. İzmir’e giderken ilginç bir tabela görmüştüm, meğer o tabelanın işaret ettiği lokantanın orada durmuşum
Bir yanındaki lokantaya gelmişim ama olsun. Zaten öteki adam “dahi anlamındaki de”yi bitişik yazdığı için gıcık olmuştum kendisine.
Durur durmaz bir ayran istedim yemekten önce, sonra da yemeğim geldi
Yemeğimi yedim, çayla beraber pipomu yaktım, öyle uzunca bir mola oldu yani. 15 TL tuttu bu arada hepsi.
Odun köftesi değişik bir köfteymiş bu arada, baharatsız falan gibiydi tadı, şimdi baktım tarifine de öyleymiş harbiden. Sadece tuz, bir de kıvamı tutsun diye çok az un varmış içinde. Saf et tadını tercih edenlere öneririm yani.
Yeterince oyalandıktan sonra devam ettim yola. Ha, tam yola koyulmadan önce mesaj geldi, İzmir’deki arkadaş yeni cevap atıyordu. Telefonunda bir sorun varmış herhalde, görememiş. Kısmet işte
Yol iyiydi, pek bir atraksiyon olmadı uzun bir süre, öyle yol fotoğrafı çektim sadece
A bak, yol fotoğraflarına bakarken hatırladım. Yolun bir yerinde, dağdan inerken yolun neredeyse tamamı taranmıştı. Raya oturur gibi oturuyordu teker, manevra yapmak falan mesele oluyordu. Taramalar arasındaki yarım metrelik normal asfaltta sürmeye çalışmıştım uzun bir süre, dönüşte oradan geçerken fotoğrafladım hatta o yolu
Banaz’a girerken yolun karşısında polis çevirmesi vardı. “Gelirken de çevirmeler hep diğer taraftaydı” diyerek güldüm içten içe ama ne olur ne olmaz diyerek hızımı azalttım. Banaz çıkışında yine edebimle sürdüm bir süre ama baktım tehlike yok gibi, biraz hızlandım
Radar falan farketmedim ama çok geçmeden polis çevirmesi gördüm ileride. Polis beni görünce heyecanla yolun ortasına gelip bana işaret etti, kuzu kuzu sağa çektim ben de.
111’le radara girmişim. Daha hızlı gittiğimi biliyordum, onlar da biliyordu herhalde ki “Muhtemelen daha hızlıydınız ama 111’den keselim biz” falan dediler. Neticede “Hız sınırını %30’a kadar aşmak”tan 130 TL ceza yedim, ilk trafik cezam olduğu için biraz heyecanlıydı 🙂 Bu arada, dikkatinizi çektiyse arabadaki polis cezayı yazarken öteki de dubaları topluyor, ben son kurbanları oldum yani. Yolda daha çok radar olacağını, dikkat etmemi söylediler ve benden önce ayrıldılar. Bahaneyle mola vermiş oldum ben de.
Cezadan sonra biraz daha düşük hızda seyrettim bir süre. Daha düşük hız dediğim de 110 falan. Yani hala yeterince düşük değildi de birader, o Banaz yolu da bizim çevre yolu kadar güzel, insan daha yavaş gitmeye eriniyor. Zaten o hızla bile yoldaki araçlardan en yavaş giden bendim herhalde.
Ve yine yol fotoğrafları
Afyon’da durmadım bu sefer. Hem yeterince acıkmamıştım, hem öyle pek yorgun değildim hem de geç olmadan Ankara’ya varmak istiyordum. Afyon çıkışında, Köroğlu Beli mi ne var, gelirken de dikkatimi çekmişti orası, Cumhuriyet’in dinlenme tesisleri var orada. Güzel bir yere benziyor, bir haftasonu günübirlik gidilebilir mesela 🙂
Sivrihisar’a kadar pek numarası yoktu yolların. Yalnız, Sivrihisar’a yaklaşırken daha önce farketmediğim bir şeyi farkettim. Meğer, şehrin etrafındaki dağların uçları sivri sivri imiş, meğer ismi de oradan gelirmiş zaten. Valla, muazzam bir görüntü idi, daha önce nasıl farketmedim bilmiyorum.
Normalde olsa, TŞOF’ta değildi Muhteşem Tesisleri’nde durup ballı kaymaklı gözleme yerdim ama diyette olunca TŞOF’ta durum normal insan yemeği yiyeyim bari dedim, cacıkla patlıcan yemeği aldım, onun da suyunu bıraktım. A dostlar, ne olacak benim halim
Yemeğin üstüne bir dolum da pipo bitirdim, baya durdum yani. Benzin alıp devam ettim. Bu arada, benzin alırken “nakit mi kredi kartı mı” diye sordu pompacı, kartla ödeyeceğimi söyleyip markete doğru yöneldim, adam seslendi arkada, meğer pos makinesi yanındaymış. Helal la dedim, niye her yerde yapmıyorlar şunu. Gerçi otobil var artık bende, OPET’in otomatik ödeme anahtarı. Motordan kalkmadan, anahtarlığı uzatıp alabiliyorsunuz benzini. Uzun mesafe sürüşte hoş değil, neticede para ödemek için markete gitmek bile dinlenmeniz için bir avantaj ama şehir içinde sürerken güzel oluyor, pit-stop’a girer gibi giriyorsunuz benzinliğe, çat diye de çıkabiliyorsunuz.
Yolda hava bozmaya başladı gittikçe. Polatlı’ya yaklaşırken, uzaktaki dağların ardında parlayan şimşekleri görebiliyordum, yağmura gireceğim belliydi yani. Şarj aletini söküp çakmak girişinin kapağını kapattım sakata gelmemek için, fermuarları falan kontrol ettim ve vira bismillah diyerek yardırdım. Bu arada, oraya kadar hava sıcak olduğu için montun kollarının fermuarlarını açmıştım, hava serinleyince onları kapatayım dedim. Baktım bir elle gidonu tutarken olmuyor, hafif yokuş aşağı bir yerde iki elimi birden bırakıp çektim fermuarları. Ona da alıştığım iyi olmuş yani 🙂
Polatlı’yı da geçtikten sonra yağmur başladı, hızlı başladı. Kısa bir süre sonra zemini sel götürüyordu. Sağdan sağdan geldim oradan sonra. Yağmur sorun değildi de biraz üşüttüm galiba o ara, serin serin vuruyordu rüzgar bütün açıklıklarımdan.
Ankara’ya girince çevre yoluna sapıp evin oraya kadar geldim, parkettim, tam iniyordum ayağım takıldı, motoru sağa devirdim. İşte, soldan insem ayaklık kurtaracaktı ama sağdan inince o ihtimal devre dışı kalmış oldu. Şansıma sağda benim emektar Regal Raptor duruyordu da ona dayandı alet, yere düşmedi yani.
Zar zor kaldırıp çantayı falan indirdim. Kilometreye bir bakayım dedim, Cuma akşamından beri 1516 kilometre yapmıştım
Takriben 52 saatte, o kadar festival, düğün, şu bu derken fena değildi yani. Bu gezide iyice gaza geldim Iron Butt için, psikolojik olarak hazırlanıyorum şu an, uygun güzergahlara falan bakıyorum. 500-600 km’lik bir kaç alıştırma daha yapayım diyorum, ondan sonra gelsin demir göt 🙂
O da değil de, eşyaları indirdikten sonra okşadım motoru, sarıldım, öptüm 🙂 Yüzümü kara çıkarmadı alet, inanılmaz rahattı. Çoğu zaman acıkmasam veya benzinim bitmese devam edecektim yola, öyle güzeldi yani.
Haklı gururumu yansıtan bir poz çekmek istedim son olarak, olmadı pek ama olsun, önemli olan niyet
Eve geldim, uzattım ayaklarımı, hafif bir tebessümle bitirdim maceramı 🙂