Oooooyee beybiler, aradan 1 ay geçti ve ben devam ediyorum 🙂 Ne diyorduk, hah, balık tutmaya çalışıyordu millet
Orada oyalanırken baktık, bir jiple bir motor geliyor, Prometheus gelmiş Andaç’la beraber. Yalnız, fener’in şampiyonluk faciasından sonra mı olmuştur bilinmez, Onur’un yürüyüşü değişmiş biraz
Haydi, Onur’daki değişikliği anlarım da Meriç’teki değişiklik bir acayipti
Meğer Meriç değilmiş, Andaç’ın kuzeni imiş. O değil de, süper poz olmuş bu, yeni farkettim.
Neyse efendim, bizler jip görmemiş insanlar olduğumuz için etrafına toplandık hemen. En tezcanlımız olan Hakan da hemen koltuğa atladı. Önce bir kaç poz verdi, sonra dayanamayıp çalıştırdı aleti
Hakan’ı fotoğraflarken şu ağacı farkettim, “ağaçlarda üreme” nasıl olur diye sorana bunu gösterebilirsiniz
Ben ağaç pornosuna dalmışken Celal Abi de kurtlanmış, turlamaya başlamış
Hakan’ın tezcanlılığı Celal Abi’nin kurtları ile birleşti ve Hakan atladı bu sefer XL200’e. Ağaç pornosunun da olaya katkısı olmuş olabilir, ondan emin değilim
Bu esnada Andaçgil de çadırlarını kurup yataklarını şişiriyorlarmış. Yani bir şey şişiriyorlardı da yatak mı emin değilim, yani yataktı da kamp yatağı mı asıl ondan emin değilim
Masa tarafında ise akşam yemeği hazırlıkları son hız sürüyordu. Yani son hız sürecekti de Murat Abi’nin ocağı hazırlaması biraz zaman aldı
Yaşına verip sesimizi çıkarmadık 😛 Ocak da hazır olunca bulgur pilavı hazırlığı başladı
Pilav, bulguruydu suyuydu derken kıvama gelmeye başlamıştı ki grubumuzun tezcanlısı pilavla ilgilenmeye başladı. Karıştırdı, bir şeyler yaptı, bıraktı tencereyi, uzaklaştı, cort diye devrildi alet. Tencereyi düzgün bıraktığını iddia etti de tabi, yerçekimi diye de bir şey var. Nitekim kısa bir süre sonra da bir kutu birayla yaşadı aynı şeyi, yerçekimi azizim, yerçekimi.
Neyse, pilavı mundar etmedik tabi. Tencerede kalanı geri doldurduk, masaya dökülenlerde biraz tırtıkladım ben, asıl saldırıyı Levent Abi gerçekleştirdi
Yemek işi hallolana kadar biraz ortam fotoğrafı çekeyim dedim.
Geri geldiğimde tavuk sote de hazırdı, katıldığım kamplardaki en kapsamlı yemek olmuştu herhalde
Yemeği de bitirip kampların olmazsa olmazı, kamp ateşi başı muhabbetine başladık
Tek tek herkesi çekiyordum da malum ışık az, fotoğraf çekmek zor oluyor, flaş patlatınca da hoş görünmüyor, öyle olunca fotoğrafı çekilecek kişiye kafa lambaları ile bakmaya başladı millet, güzel oldu da kusursuz değildi, misal, şu pozda Andaç’ın kafasının yarısı çıkmamış
Ayrıca alt ışık üst ışık gibi fanteziler yaptık
Pek bir şeye benzemedi gördüğünüz gibi, yapmayız bir daha 😛 Biraz fotoşopla güzelleştirilebilirler aslında da kasmayayım artık, zaten 1 ay geçmiş gezi olalı 🙂
Ve yine her kamp ateşinin olmazsa olmazı, Süleyman Abi’nin pyromanisinin kontrol edilemeyişi
Bu fotoğrafları çekerken Sinem Abla da gaza gelmiş, gece fotoğrafı çekmek istermiş de yapamazmış. Pozlamayı uzun tutmasını falan söyledik de makinesinde o ayarı bulamadık, biz de, Onur’la beraber göl kenarına inip süpersonik makinelerde o ayarı yapıp biraz fotoğraf çekelim dedik
Pozlamayı uzun tutarsanız gece 11:30’da bile böyle fotoğraf çekebiliyorsunuz. Gerçi çektikten sonra geyiğini yapmıştık “Gündüz çekmişsiniz derler” deyü, nitekim kamp yerine dönüp fotoğrafları ilk gösterdiğimiz kişi “gündüz çekmişsiniz” dedi, bu da böyle bir anımızdır.
Kamp ateşi başındaki muhabbetimizin bir farkı daha vardı bu sefer, şarkı da söyledik. Onur’un önderliğinde biraz bir şeyler mırıldandık. Aslında gitarı getiresim vardı benim de eşya çok diye üşenmiştim. Arabalarla ilgili planlama yapsaymışız gitarı da atardık. Hatta ney, bendir, darbuka 🙂 Birazını kaydettim şarkıların, şuradan dinleyebilirsiniz:
Ela Gözlüm:
http://www.youtube.com/watch?v=xQw8DemwGV8
Odam Kireçtir Benim:
http://www.youtube.com/watch?v=rypl5CRhX2Y
Sevda Değil:
http://www.youtube.com/watch?v=nYnjT8RBkiw
Öyle öyle geçti gece. Çişimizi de yapıp yattık yavaş yavaş.
Hoop, bir saniye, yatmadan önce iki detay vardı, eklemeyi unutmuşum. Birincisi 1. geleneksel hamak faciası idi. 1. diyorum çünkü bu olaya rağmen aynı hayvanlığı yapanlar yine olacaktır, yine benzer şeyler yaşanacaktır diye tahmin ediyorum. Malum, bir kaç hamak getirmiştim, dağıtmıştım önceden sipariş verenlere. Şimdi, bunların taşıma sınırı 120 kg falan olarak verilmiş, öyle süper sağlam şeyler değiller yani, milleti de haberdar ettim bu durumdan. Buna rağmen, mesela Çanıllı’da millet gelip, hamakta yatanları deli gibi sallıyordu. O zaman uyardım elli kere, sağlam değil, bir sakatlık çıkacak diye, 5 saniyeliğine algılayan oldu, onu bile algılayamayanlar olmuştu. Bu kampta da Davut Abi ile Sinem Abla yatarken yine sallamaya başlamışlar hayvan gibi, neticede hamağın asılı olduğu çengel açılıp Davut Abileri uçurdu. Davut Abi kafasını tutuyordu, baktık, kanamış. Sinem Abla’da bir şey yoktu en azından. Benim hamağın da çengeli açılmış ve bezi zedelenmiş oldu. Emeği geçenlerin eline sağlık, ne diyeyim.
Bir de hamakta ben yatarken ateşin oradan 3 tane patlama sesi geldi. Taştır nasıl olsa diye çok aldırmadım ama baktım bir hareketlilik var, gittim ateşin başına. Meğer, ateşe çöp atarken içinde pillerin olduğu bir poşet atmış Murat Abi. Piller patlamış tabi, milletin üstüne başına etrafındaki ısınmış poşet parçalarını fırlatmış. Olayın asıl güzel yanı, Murat Abi’nin attığı poşetin içinde 4 tane pil olmasıydı. 3’ü patladı ama 4.’den ses gelmeyince bir süre ateşe yaklaşamadık, bir kaç dakika sonra “patlasa şimdiye patlardı, patlamadan eridi gitti demek ki” diyerek ateşe yanaşabildik.
Tamamdır, galiba atladığım pek bir şey kalmadı şimdi 🙂