Hafiften yağmur çiselemeye başlamıştı. Baktım, gölet üzerinde damlalar hoş bir görüntü oluşturuyor gibi, inip fotoğraf çekeyim dedim.
İnerken, çeşmeden su taşımakta bir kaç kız seslenmeye başladı, “Amcaaa, bizim fotoğrafımızı çekebilirsin amcaaa” diye. “Ne amcası lan” deyip ağızlarını burunlarını kırdım, bakın, nasıl da kaçışıyorlar:
Kırmadım, çektim fotoğraflarını (farkında olmadan kelime oyunu yapmışım “kırmadım” derken). Suratını tutan kızın suratını tutuyor olmasının sebebi ağzını burnunu kırmış olmam değil, utanmış olması, gaza gelmeyin.
Manzarayı da çektim yine
O ara, arkadan motor sesleri gelmeye başladı. Davut Abi, Sinem Abla ve Süleyman Abi gelirlermiş
Sinem Abla ufak bir tehlike atlattı, öndeki çukurları görmemiş, dalıyordu neredeyse de zar zor durdu.
Mangal başındaki huysuz ihtiyarımızsa “kim lan bunlar, huzur bırakmazlar şimdi” dercesine seyretti gelenleri
Kanatların hazır olmasından mütevellit hemen atıştırmaya başladılar. Bu arada baktık, Davut Abi kolları jiletlemiş. Kedi yaptı falan dedi de bilmem artık.
Atıştırma işini hallettikten sonra yerleşmek üzere motorlarının oraya gittiler. Bizim oradan bir “ooo” sesi yükselmesi akabinde makineyi kapıp çifte kumruların yanına koştum hemen
Asıl paparazzilik olaysa Süleyman Abi’nin oradaymış meğer. Şok şok şok! Süleyman Çolak’tan cesur frikikler!
Neyse efendim, adabımı takınıp yerime döndüm. Diğer herkes adabını takınmış durumda idi zaten fakat adab karın doyurmuyor, malum. E, Davut Abi geldi, o da malum, ne yapacağız? Helva yapacağız tabi ki de 😛 Bir saniye ya, sac kavurmaya atlamak üzereydim ben neredeyse de ona çok varmış. Yok hacı yok, bu yazı bitmeyecek, benim hikayeyi toparlamam lazım. Yardırıyorum gençler bundan sonra, tutabilene aşk olsun.
Şşşt, yardırıyorum derken, öyle değil ha, geri durun.
Evet, kavurmaya geçmiyoruz daha, ondan önce hala kanat var. Atıştırmalık da sayılmaz bu sefer, yengeler sağ olsun, salatası var mesela yanında
Beyamcalar sağolsun, kaşarlı mantar da var
Aslında ben de niyetliydim mantar getirmeye, iki paket mantar almıştım, kaşar da vardı lakin unutmuşum. Hala duruyor mantarın bir kısmını. Paketin birisinin yarısını yedim bir akşam yemeği olarak, fırında yaptım, güzel oldu valla. Pratik bir akşam yemeği daha eklemiş oldum listeme. Gerçi diyetteyim bu aralar, kaşar yasak olabilir ya ona da bir alternatif bulunur herhalde.
O değil de, iki fotoğraftan birisi yemek, bir atıştırmalık yiyoruz, bir tadımlık, bir doyumluk, sonra ara öğün falan. Daha ana yemeğe de gelmedik üstelik. Biraz da etrafta olan bitenlerden bahsedeyim bak.
Bunca zamandır “steril” diyerek takıldığımız Süleyman Abi, yerden bulduğu bir gözlük çerçevesini taktı mesela. Meğer sterilliği sadece motoru ile ilgili imiş, şahsı için öyle bir durum yokmuş, hafiften harley’ci karakteri varmış yani Süleyman Abi’de.
Diğer tarafta, odun eksikliğimizi gidermeyi kendine görev edinmiş Celal Abi, kuru dal toplamayı bir üst seviyeye taşımış. Aslında burada bir video vardı, onu yükleyecektim de youtube’a giremiyor idim, ona uğraştım biraz, olmadı yine. Sokacağım bu sansür olaylarına o olacak. Siteye erişimi engelleyince her şey güzelleşiyor sanki. “Aa, Atatürk’e hakaret eden site var, hemen yasaklayalım, hop, yasakladık, sorun kalmadı, artık Atatürk’e hakaret edilmiyor”. Bu nasıl bir devekuşuluktur bilemedim homunnayım. Hayır, code.google.com’u falan da yediler, Atatürk’e hakaret eden kod yazmış herhalde birileri.
Neyse, sinirim bozuldu.
Ne diyordum, ha, Celal Abi, kuru bir dalı indirmeye çalışıyordu. Hakan desteğe gitti ama olmadı. Benim ip testere vardı, onun iki ucuna halat bağlayıp uzun bir testere yaptık, onunla denedik, çok takılıyordu, en son koptu zaten bağlantı yerlerinden birinden. Celal Abi baktı olmuyor, tırmandı ağaca, testere ile kesmeye başladı dalı. Bu arada Hakan da dalı asılıyordu
Tel testerenin akarı kokarını kurtarmayınca Levent Abi’den çakı aldık, adı çakı ama bir testere var içinde, öyle böyle değil, cart cart indirdiler nitekim dalı.
Diğer tarafta Davut ve Mehmet abiler olta hazırlıyorlardı
Çevrede gezinen köpeklerden birisi de cesaret edip yanaşmaya başladı, alışmış herhalde piknikçilerden beslenmeye. En piknikçi Mehmet Abi’yi gördü herhalde, ona doğru yanaştı. Mehmet Abi bir şey attı önce, köpek havada yakaladı, sonra tükürdü, peçeteymiş meğer attığı. Sonra sigara paketi atacak oldu, attırtmadık. En son bir de acı biber seçti, onu attı, yine havada yakaladı köpek, iki çiğnedi, sonra tükürdü, arkasını döndü, ileride bir ağaca, “içine edeyim sizin şaka anlayışınızın” dercesine işedi, gitti. Pek de hevesliydi aslında
Diğer tarafta, Celal Abi başka bir dal kestirmiş gözüne, yüksek müksek dememiş, tırmanmış
O dal inecek gibi değildi, inmedi nitekim. Dal inmedi ama Celal Abi güzel indi
Boyutu büyük olduğu için direk kendisini koymadım, resmin üzerine tıklarsanız animasyonlu halini görebilirsiniz.
Höyle höyle derken bir kez daha oturduk yemek masasına. O bu değil de, çoban salatası ne güzel bir salatadır hacılar
Açlığımızı bir kere daha bastırmamızın akabinde yine yayıldık suya, dağa, bayıra. Ne zamandır çektirmeyi planladığım bir poz vardi, onun pratiğini yaptım ben de
Evet, klasik hamile pozu, benim neyim eksik? Asıl çektireceğimde çıplak olacağım, o zaman bilgisayarınızın ayarlarıyla oynayın mümkünse 😛
Bir de şimdi oynayın mümkünse bilgisayarınızın ayarları ile. Aşağıdaki şahıs Levent Abi’ye benziyor bir yandan, diğer bir yandan da “aman şeker oğlan, yandım şeker oğlan”a benzemiyor mu a dostlar
Çay hazır imiş, tam fırlıyorduk çay almak için, havlama sesleri geldi. “Aha” dedim, “az önceki köpek çetesini topladı, Mehmet Abi’ye saldırıyor herhalde”. Değilmiş, yemekten artan kemikleri vermişler, dişi köpek baskın çıkmış, kovalamış erkek köpeği
Aldım çayımı, geri geldim, Levent Abi ortalıkta görünmüyordu, meğer balık tutanların (tutmaya çalışınların daha doğrusu 😛 ) yanına gitmiş, ben de oraya yöneldim, oradan devam edecek hikaye