Aradan zaman geçince kamp hazırlığı falan yapmayı unutmuşum. Bir de hazırlıklar gece 11’de falan başlayınca muhtelif eksik ve gediklerle gitmiş bulundum bu kampa.
Tek yenilik küçük fotoğraf makinesi oldu. Motorla gezilere çıkmaya başlamadan önce de vardı küçük bir makinem ama daha ilk çıktığım gezide (geçen sene, seçim sonrası gezi miydi neydi, bir şeydi), buluşma yerine varmadan bozulmuştu bir şekilde. Yeni aldığım makineyi boynuma astım, bu sayede yolda giderken de fotoğraf çekebilmeyi ümit ediyordum, nitekim oldu, güzel de oldu. Neyse efen’m, geziye döneyim…
Sabah 9:15 gibi buluşma yerindeydim. Geç mi kaldım diyordum da gelen 5-6 kişi falandı. Biraz gevezelik yaptıktan sonra ilk grup geldi. Çok oyalanmadık, bir grup önden çıksın, kalanı da biraz sonra çıkar, İnözü Vadisi’nde, Dostlar’da buluşuruz denildi. İlk grupla beraber çıktım yola ben de. Grupta tanıdığım bir tek Hakan vardı herhalde ama güzel bir sürüş oldu, iş sadece tanıdıklığa bakmıyor yani 🙂 Grupta artçıydım genelde, sollamalarda sol şeride geçip yola kapatma hedesini yapayım dedim, yaptım da nitekim ama arkamızdaki araba da bizim gruptan olunca çok da bir anlamı olmadı herhalde 🙂
Yolda fotoğraf çekmeye başlayayım dedim ama fotoğraf makinesini cebime koymuş, cırt cırtını da kapatmıştım. Normalde boynumdaki ipinden asılınca gelirdi de cırt cırt kapalı olunca o kadar asıldım, yine de inat etti, çıkmadı. Sağa çeksem tüm grup duracak diye devam ettim, yol müsait oldukça montun fermuarını açıp makineyi çıkarmaya çalıştım. Fermuarı açmak kolay oldu da makineyi çıkaramayınca mont açık gitmek zorunda kaldım bir süre. En son makineyi de çıkardım ama bu sefer de montu kapatamadım, haydi hayırlısı deyip öyle devam ettim Beypazarı’na kadar.
Bu da ilk fotoğraflardan birisi:
Beypazarı girişinde ilk molamızı verdik. Arkadan gelen grup da çok geçmeden geldi.
Oh, yemek yedim, yazıya devam edebilirim 🙂
Hazır olanlardan bir grup ayrılıp Dostlar’a doğru devam ettik. Motorları aşağıya indirmek için anlaşılmış herhalde, topluca indik aşağıya.
Motorları parkedip kahvaltıyı beklemeye başladık. Gelen kahvaltıya da yumulduk tabi
Kahvaltının akabinde tütün ve çayla keyif yaparken, kampa arabayla gidecek olan Murat Abi ile irtibata geçtik. Yiyecek-içecek eksikleri falan tespit edildi. Keyif de tamam olduktan sonra tekrardan at bindik. Bindik de baktım, Levent Abi’nin motorunun arka tekeri bir tuhaf duruyor. Göz yanılsaması mı, gölge oyunu mu derken dayanamayıp seslendim, "Teker normal mi?" diye. Değilmiş. Levent Abi’nin yanında Hakan, Derya Abi ve ben en yakın lastikçiye doğru giderken ekibin kalanı da alışveriş için Beypazarı’na girdi.
Lastikçinin pek bir faydası olmadı. Grupla buluştuk, Levent Abi ve Derya Abi bir motosiklet tamircisine doğru ayrıldı, biz de yavaş yavaş kamp yerine devam ettik.
Nallıhan’a az bir mesafe kala benzin istasyonuna girdik. Hem mola oldu, hem benzin aldık, hem de Levent Abileri bekledik.
Beklerken lastiklere de bir bakalım dediler. En son ben de yanaştım pompaya. Hakan ayarladı, verdi bana hortumu. Öne taktım, 18 mi ne çıktı. Tam takamadım herhalde dedim, yine denedim, aynı. Meğer harbiden inikmiş. Arka da 22 mi ne idi. O ana kadar motor çok çabuk yalpalıyor, bir de frene basınca hemen arkayı atıyordu. Emin değilim ama lastikten olabilirdi belki de 🙂 Alalı bakmamıştım havasına, Bilen de aylardır binmiyordu, iyice inmiş demek ki lastikler.
Neyse, Murat Abi’nin aldığı çekirdekleri çitlerken Levent Abiler geldi. Onlar dururken bir de tanımadığımız motor yanaştı, kampa gittiğimizi öğrenince bizimle gelip gelemeyeceğini sordu, onu da aldık grubumuza.
O ara ne oldu, galiba Levent ve Derya Abi biraz mola vermek istedi. Biz de yola çıkalım, nasıl olsa yetişirler dedik, öylece bir daha ayrıldık. Bu arada iç lastiği değiştirmişler, şanslarına gittikleri tamircinin de f650’si varmış, çat çat halletmiş.
Nallıhan girişine vardığımızda yine durup beklemeye başladık, ne gelen vardı, ne giden. Beklerken Cumbaba bir şeylerle uğraşmaya başladı motorun solunda. Bir baktım motor sağa doğru hareketlendi, ben "aman" diyemeden devrildi motor.
Bak, "aman" deyince aklıma geldi. Bir arkadaş anlattı da, bunun bir arkadaşı Maltepe Pazarı’nda mı ne bir yerde bir şey alacakmış birisinde, adam bir fiyat söylemiş, bu da "aman abi, ne yaptın" demiş. Adam da "sen benim adımı nereden biliyorsun? Madem beni tanıyorsun, sana şu fiyat olur" demiş. "Aman"mış meğer adamın adı. Neyse…
Yolu bulabilirler nasıl olsa diyerek devam ettik biz. Hoş köy yollarından geçtik, bir çeşme başında yine mola verdik. Orada da oyalandık ama yine gelen giden olmadı.
Cep telefonu da tam çekmeyince pek haberleşemedik de. Bir kez daha onlarsız devam ettik.
Buradan sonraki yollar da çok güzeldi. Kıvamında virajlar vardı, araba falan neredeyse hiç yoktu, yollar da öyle çok çukurlu falan değildi, dans kareografisi tadında bir sürüş oldu neticede 🙂
Tabi, fotoğraflayabildiğim yollar, tek elimi bırakmaya cesaret edebildiğim yollar, onu da hesaba katın 🙂
Bir daha bir benzinlikte mola verdik daha sonra. Telefon ettik de açmadılar herhalde, "demek ki motor üstündeler" diye iyiye yorup beklemeye başladık. Beklerken Cumbaba, yanında getirdiği mis gibi böreklerle midemizi şenlendirdi.
Benzinlikte şöyle bir köpek vardı bir de :
Vücut şekli dikkatimi çekti önce, gözleri de görünce "Köyden bir Husky geçmiş herhalde" dedim 🙂
Çok geçmeden geldi Levent ve Derya Abi. Bu sefer de tesisatta bir sorun olmuş herhalde Levent Abi’nin motorda. O motorun derdi belli, üç kere radyatöre, üç kere de depoya su döküp motoru, kuru yer kalmayacak şekilde yıkamak lazım bir 🙂
Sonunda hep beraber yola çıkabildik. Galiba başka mola vermedik oradan sonra.
Yolda geriye doğru fotoğraf çekmeyi de denedim 🙂
Ve sağ salim kamp yerine vardık sonunda.
Koca bir yazı bitti, daha kampa yeni geldik 🙂 Kampta olup bitenler ve dönüş yolu da sonra artık.