Sabah 7 falandı uyandığımda, üşüyordum, sıkışmıştım fakat tulumdan çıkasım yoktu. Soğukla başa çıkabilirdim de mesanemdeki baskı dayanılmaz seviyedeydi. Çadırın içinde uygun şişe aradım biraz, bulamadım.
Öyle salıvermeyi bile düşündüm valla Nitekim orada bir fikir geldi aklıma. Serum gibi bir şeyle saracağız tulumu, gerektiğinde içine işeyeceğiz. Böylelikle hem tulumdan çıkmamıza gerek kalmayacak, hem de sıcaklığı ziyan etmemiş olacağız Bu arada, dağcı bir arkadaşla konuştum da idrarın da sıcak tutulması gerektiğinden vücutta bekletmemek, her fırsatta işemek lazım gelir imiş üşümeyi azaltmak için.
Kalktım, işimi hallettim, ateşin başına gittim. Valla, zangır zangır titriyordum, acayipti. Levent Abi halen ateşin başındaydı, gece gelen arkadaş da öyle. Davut Abi ve Sinem Abla da uyanmış, ufaktan kahvaltı yapıyorlardı, bir kaç tane de misafirimiz vardı. Biraz ısındıktan sonra fotoğraf makinemi getirip görevime devam ettim
Manzara da çok güzelmiş bu arada, önceki gün görememiştik
Ateşin başına döndüm ama odunumuz bitmek üzereydi.
Levent Abiler odun toplamaya giderken ben de fotoğraf çekmeye devam ettim
Süpermen ve Ninja, zorlu bir odun toplama görevinden dönerken
Ateş canlanırken Süleyman Abi de uyandı. Gördüğünüz gibi kafasının üstü bile buz tutmuş
Bu arada güneş doğmaya başladı yavaş yavaş. Daha ışıkları düşer düşmez içimiz ısınmaya başladı.
Kahvaltı zamanı geliyordu artık. Ton balığı getirmiştim biraz, kahvaltılığımız pek yok diye önce ton balığını lüplettik. Hakan çubuk hazırlarken Süleyman ve Levent Abi hazırlıklara girişti
Kaşar falan da vardı biraz, bir fantezi denedim onlarla. Ekmeğin arasına koydum sucuğu, peyniri, domatesi, biberi falan, alüminyum folyoya sarıp ateşin içine attım. Aldığımda peynir yumuşamıştı biraz, erken çekmişim ekmeği. Bir dahaki sefere daha sabırlı olmayı deneyeceğim bakalım, güzel olabilir.
Bir ara millet bir ayaklandı, ben kaldım ateşin başında. Millet nerede deyü bakayım diye kalktım, baktım, Hakan bir motorun arka koltuğu üzerinde belini kıraraktan eğilmiş, duruyor. Çöp poşeti istedi benden, çöp poşeti ile beraber fotoğraf makinesini de getirdim. Duruşunu düzeltti tabi makineyi görünce
Hatta gaza geldi, tek teker yaptı elalemin motoruyla, hemi de arka koltukta otururken
Motorun ön tekerinde bir sorun varmış, sökmüşler, devrilmesin deyü ağırlık olarak da Hakan'ı seçmişler, haklı bir seçim Daha sonra ön çatalın altına destek koymayı akıl etmişler de özgür kalmış Hakan.
Süleyman Abi ile Levent Abi yürüyüşe çıkmışlar o esnada, ben de takıldım peşlerine
Yol köprü gibi bir şeye çıktı, meğer göleti tutan setmiş
Oradan da manzara güzeldi gayet.
Ve pozlar
Ve köy muhtarı
Derya Abi de geldi ve Almancı müzik grubu pozu verdiler
Süleyman Abi nerede derseniz dağa kaçtı İşini görüp geldikten sonra kamp yerimize geri döndük. Manzara çekmeye devam ettim
Süleyman Abi'nin sürprizi çıktı sonra meydana. Havalı tabanca getirmiş, şu misket atanlardan. Etraftan şişe toplayıp ateş ettik sırayla
Arkadaki adamda da varmış böyle bir tabanca, balık avlarken kullanıyorlarmış. Gelen balık çok büyük olursa da çekemezlerse tabancayla vuruyorlarmış meğer balığı.
Tabancayı getiren Süleyman Abi, Terminatör moduna girmiş
Hakan ateş ederken Derya Abi sırasını bekliyor
Sırası geliyor ve şov yapıyor. Iskalamadı herhalde
Davut Abi, Sinem Abla'ya nasıl hedef alıncağını tarif ediyor
Ve o da sırasını savıyor
Sıra bende
Hepsi karavana Bahanem var ama, lensim takılı değildi, gözlük de yoktu, ondan Aslında küçükken peder götürürdü atış talimine, hatta daha ilkokuldayken bir tabancayı komple söküp geri takmayı falan da öğretmişti ama işte, o zamanlarda da beceremezdim hedef tutturmayı, bir gelişme veya gerileme yok yani Hele bir askere gidelim bakalım, sıkıysa o zaman gelişme olmasın
Tabanca yine Hakan'da. Şişeler bittiği için bana hedef alıyor
Aslı Abla ateş ediyor
Iskalıyor
Derya Abi gerekli talimatları verdikten sonra bir daha ateş ediyor
Yine ıskalıyor Benden daha yakına düştü gibiydi yalnız onun mermileri. Bu arada tabancanın tüpü bitiyormuş zaten, değilse belki vururdu bile
Bu da Hakan'ın "ehl-i keyf kiralık katil" pozu
Tüp iyice bittiği için tabancayı kaldırdık, Aslı Abla da şişe kırıklarını toparladı
Güneş yükseldikçe sıcaklık da arttı, gölgeye kaçtık hatta. Canına yandığımın karasal iklimi, gecesi ayrı dert, gündüzü ayrı
Öğlen olunca toparlanmaya başladık. Kamplarda da bu zor oluyor be hacı, hani bir hafta kalmış olsak neyse de gece çadır kur, sabah topla, üşeniyor insan. Şahsen çadırı bırakmayı bile düşündüm 30 liralık çadır zaten, sezon da bitmiş zaten.
Biz toplanırken Emrah çıktı geldi. Deli dürtmüş adamı, atlamış motora gelmiş. Bu arada, Güdül üzerinden gelmiş, yani kötü yollardan ama iyi yollardan gelenlerle aynı sürede gelebilmiş adam
Dönüş için Kızılcahamam veya Beypazarı üzerinden dönme fikirleri vardı, çoğunluk Beypazarı deyince o tarafa doğru gitmek üzere anlaştık. Bağ Evi'ne uğrar, yemek yeriz diye de konuştuk. Levent Abi'yse tez zamanda eve varma niyetindeydi, o önden gitti. Süleyman Abi de tezcanlı olması hasebiyle gitti önden. Davut Abi ve Sinem Abla'ların arkasından çıktım da baktım çok yavaş gidiyorlar, o yolda da yavaş gitmek zor oluyor, hızlandım ben de. Hakan'la giderken Levent Abi'lere yetiştik. Mola vermişler, o esnada da bir vidanın gevşediğini farketmişler. Benim takımdan uygun bir tornavida ucu ile vidayı sıkıp yola devam ettik. Onların hıza ayak uydurmaya çalışırken arkada Hakan'ı kaybettim. Yavaşlayıp beklemeye başladım, uzaktan bir motor görününce de hızlanıp devam ettim. Gelen motor Emrah'mış meğer, farkedince yavaşladım, Emrah'sa motorun dötünü attıra attıra bastı gitti. Neticede baya bir dağıldı yani grup.
Karaşar'da grup biraz toparlandı ama Davut Abi ve Sinem Abla ile Derya Abi'ler yoktu halen. Levent Abi zaten erken ayrıldı, Süleyman Abi de "İnözü'de buluşuruz" deyip devam etti, Hakan da onunla beraber gitti. Emrah'la oturduk biraz, az sonra Derya Abi'ler gelip gittiler ve Davut Abi'ler geldi sonunda
Molamızı bitirip yola döndük. Emrah kaptırdı gitti, üçümüz kaldık, orta hızlı bir şekilde Beypazarı'na kadar geldik. Bu arada, Beypazarı-Karaşar yolu iyiymiş baya, bilsek o taraftan gelirdik. Geldiğimiz yol kadar zevkli olmazdı ama çabucak varırdık en azından.
İnözü'de kimseyi bulamadık, Beypazarı'na vardığımızda da Ankara'ya sapacaktık neredeyse ama Bağ Evi'nde buluşmayı planladığımızı hatırlayıp grubu o tarafa yönelttim. Gittiğimizde Hakan ve Süleyman Abi'yi orada bulduk, hatta Süleyman Abi yemeğe başlamıştı bile. Biz yemekleri söyledikten sonra da kalktı gitti hatta Tezcanlılığını bir kez daha hürmetle anıyoruz huzurlarınızda
Bizim yemeklerle beraber Derya Abi'ler de geldi, hep beraber yemeklerimizi yeyip dinlendik
Bir yandan da işletmenin sahibinin muhabbetini dinledik
Öyle muhabbet edeceğine yemeğin yanında salata ikram ediyor olsa daha çok müşteri çeker herhalde ya, neyse
Bu, Emrah'ın sanatsal çalışması. Koyduğu ad: "Uyuyan, kolalar ve şeyler"
Ve ben ve Hakan
Ve Emrah ve pipo kabı
Ve İspanyol paçalı cülleler Başka yerlerde kedi sırnaşır masaya, burada bunlar geliyor
Davut Abi'ler biraz önce çıktı, kalanlardan da Hakan'la ben en gerideydik. Ayaş'ta bir baktım bir benzinliğin orada birileri el ediyor, bizimkilermiş, orada durmuşlar. Geç farkettim, anca durdum, Hakan da baya ileride durdu anca. Yolda geri dönmeyeyim diye geri geri indim 100-150 metre falan, saçma oldu biraz. Konuştuk, Sinem Abla toparlamış, daha hızlı sürüyormuş, beraber dönelim dediler. Bu arada, Derya Abi'nin arabaya attıkları çantaları motorlarına aktarıyorlardı. Benim de uyku tulumuyla ufak çantam Derya Abi'deydi, Optimum'da buluşur hallederiz deyü konuşmuştuk, yine öyle olsun dedik, almadım çantaları. Hakan'ı da alıp yola çıktık. Sinem Abla harbiden hızlanmış, zor yetiştim nitekim Hele şehir içine girince daha bir gaza geldi, kaptırdı gitti.
Bir şekilde Derya Abi bizden önce varmış, hani, varması garip değil de ne biz onu gördük, ne de o bizi görmüş Neyse, Optimum'da durdum, çantaları aldım da tüm sağlam lastikleri sıkı sıkıya sarmış olunca sabitleyemedim tabi. Bir iki küçük lastik boştaydı, onları çıkardım. Uyku tulumunu omzuma taktım, çantayı da benim dağcı çantasına sardık, niyeyse çantanın benim tarafına doğru sabitledik. Sırtımda uyku tulumu, arkamda da çanta olunca bir tuhaf oldu ama baktım gidebilecek gibiyim, Derya Abi'leri uğurlayıp Eryaman'a saptım. Eve varabildim ama zor oldu valla, iki büklüm falan. Bunu da not edelim, durduğunuz yerde "tamam oldu" dediğiniz bir pozisyon sürmeye başlayınca o kadar da rahat olmayabiliyormuş
Bu kamp da böylece bitti efen'm, esen kalınız.