İlk defa kamp gibi kamp yapışımın hikayesidir efen'm, dinleyiniz 😛
Fotoğrafların tamamı http://www.gomercin.net/galeri/v/Gezilerim…mmuzKesikkopru/ adresinde
Sabah 9'da Ankamall'da buluşacaktık lakin benim börek yetişmeyince geç kaldım. Aslında böreği akşamdan hazırlayıp sabah pişirsem olurdu da akşam da geç gelmiştim eve, yapamadım, sabaha kaldı, yetişmedi o da. Yarım saat kadar rötarlı bir şekilde buluştuktan sonra Gezgin Motor'a hareket ettik. Kazan yolu üzerindeki göletten vazgeçilmiş meğer ben yokken. Canıma minnet dedim, amaç kamp olsa da biraz yol yapmanın kimseye zararı olmaz yani, değil m?
Gezgin Motor'da Murat Abi'ler ile çay, börek, poğaça eşliğinde nereye gidebileceğimizi konuştuk biraz. Ne vadisi idi, Kastamonu taraflarında güzel bir vadi varmış aslında, tam o tarafa gitmeye karar veriyorduk ki varmamız akşamı bulacak, kampın anlamı kalmayacak deyü vazgeçtik. Hiç kasmayıp bildiğimiz ve yakın bir yere, Ankara'nın denizi "Kesikköprü"ye gidelim deyip ayrıldık Gezgin Motor'dan. Gezgin Motor, her türlü motosiklet aksesuarı için hizmetinizde, Gezgin Motor, Çiğdem'de, fen lisesi yolu üzerinde, Gezgin Motor 🙂
Ne diyordum, hah, yola çıktık, benzin almak için Gölbaşı'da durduk. Tam benim motordan indim, birisi yanaştı, baktım, benim motoru aldığım arkadaş. Konuştuk ayak üstü, sabah da görmüşler meğer beni Eryaman taraflarında. Neyse, daha kampa varamadık, uzatmayayım.
Yine karıştı bak kafam, iki üç iş birden yapmaya çalışıyorum, kafa dağılıyor. Baştan alayım bari. Sabah 9'da Ankamall'da buluşacaktık 😛 Değil, devam ediyorum 🙂
Bala'ya kadar pek sorun yoktu yola. Geçen gittiğimde bozuk olan yolları asfaltlanmıştı. Rahat rahat gittik ve Bala'da alışveriş molası verdik.
Fotoğraftaki şopar yanımızdan ayrılmadı biz alışverişi yapıp aldıklarımızı motorlara yerleştirirken. En son Levent Abi'den bir kola kaptı, ardına bile bakmadan kaçtı sonra 🙂
Bala'dan sonra yol kötüleşti. Önce toprak yollardan geçtik, sonra mıcırlı bir yol başladı. Yolun kapatılmış tarafı daha güzel gibi deyü o tarafa geçtik ama orası da ince kummuş. Sürmek daha kolaydı da çantalar falan battı valla, bembeyaz toza bulandık. Neyse efen'm, Kesikköprü sapağından sonra yol düzeldi, asfalt oldu en azından. Kesikköprü'ye saptıktan sonra ilk defa motor sürerken fotoğraf çekmeyi denedim
Denemeyin siz 🙂 Bilekliği olan bir makine falan olsa çekilir de bu iPhone denen mereti tutması zor zaten, tek elle fotoğraf çekmesi de zor, geride kaldım haliyle. Düşmediğime şükretmek lazım tabi 🙂
Kesikköprü'ye girdikten sonra hemen girişte güzel bir yer bulduk, hem gölgeli, hem su kenarı hem de boş falan bir yerdi. Giriş olduğu için biraz ayakaltı idi ama olsun, çoğu insan bizi görünce kaçtı 🙂
Çadırları kurunca suya girdik. Ben girmeyecek gibiydim, suyu görünce dayanamadım 🙂 Denizi tercih ederim halen ama gölde de tuz derdi olmuyor en azından.
Biz yüzerken Mirty balık tutmaya çalışıyordu. Anca çalıştı zaten 🙂 Gerçi öğle vakti tutamayacağı belliydi de olsun, pratik yapmış oldu en azından. Levent Abi de yol gösterdi önden
Sıradaki fotoğraf süpersonik bir fotoğraf, fotoğrafın süpersonikliğinden dolayı gözleriniz kamaşmasın diye uyarıyorum peşin peşin 😛
O arada bir de çay yaptık ama hangi arada emin değilim. Mangalı çıkardık, kömürü döktük falan meğer kömür tozu gibi bir şey imiş aldığımız. Bu olmaz dedi Levent Abi, kuru odun toplayalım bari dedik. Yukarıda kuru ağaçlar vardı, gidip oradan dal mal topladık biraz, onunla yaktık.
Gitti yine kafa, ne demişim bakayım. Ya, böyle böyle idi işte. Topladık, bir çay yaptık, onu içip pipolarımızı yaktık ben öyle demlendim, Serdar'la Mirty bira ile demlenirken Levent Abi bir ortaya karışık yaptı 🙂
O ara Levent Abi ile gidip biraz daha odun topladık biz. Ne ara idi hatırlamam, bir ara da Emrah aradı, o da gelecekmiş. Odun yetmez deyü Mert'le Serdar bir daha yola koyuldu odun getirmek için. Bakın, nasıl da yola koyuluyorlar:
Yalnız, hayvanlar gaza gelmiş, biraz dal topladıktan sonra koca ağacı söküp getirmişler 🙂 Yakmadık ama yaslanmak için falan iyi oldu.
Ondan önce de Yamaha Virago 535 için reklam pozu çekmişim bak 😛
Mangaldan önce Mert bir daha denedi şansını balık hususunda
Oltadan çıkardığı balık değil yosun bu arada 🙂
Emrah da geldikten sonra mangala başladık artık.
Tavukları lop lop indirdiktan sonra çayımızı demleyip keyfe çekildik yeniden. Serdar ise artık vakti geldi deyip başladı yeniden oltasını sallamaya
Şahane yosun tuttu o da 🙂
Bu arada Serdar'ın ilk denemeleri süperdi. Bir salladı oltayı, ağaçlara gitti, bir daha salladı, ayağımın dibine düştü, aman deyip kaçtım. Sonradan öğrendi de rahatladık 🙂
Neyse, akşam oldu, hava karardı, biz de toplanıp frikik vermeye başladık 😛
Yıldızlar da süperdi. Tripodu getirmiştim ama makine bağlantı parçasını getirmeyi unutmuşum. Uzaktan kumandayı da getirmemişim, anca bu kadar çekebildim öyle olunca
Bir dahaki sefere unutulmayacaklar listesine ekledim artık bunları da.
Ben fotoğrafla uğraşırken millet de kamp ateşi olayına girmiş hafiften ama yattıkları yerden yakınca biraz yanlış yere yakmışlar. Emrah'ın çadırının dibindeydi resmen, hele bir de birisi gazete kağıdı attı birisi ateşe, aman aman, iyi yırttık valla. İyi yırtma anlarından birisi bu da 🙂
Yavaş yavaş uyku moduna girdi ondan sonra millet. Ben su kenarına gidip bir pipo yakayım dedim, tütünümü bulamadım, neyse, oturayım bari derken Mert de yatmayacakmış, oturduk biraz orada. Serdar ikide bir çağırdı durdu bu arada Mert'i, o da süperdi "Mert, bir gel, bu böyle", "Mert bir gel, şu şöyle" falan diye, derdi neyse artık 🙂 Mert de yattıktan sonra oturdum, dalga sesleri ile beraber ney çaldım biraz. Ney çalınmaz üflenir normalde de götürdüğüm ney plastik olunca çaldım diyebiliyorum 🙂 Evet, ney götürmüştüm bu arada, ateş başında falan çalayım dedim biraz da olmadı pek. Zaten acemiyim, bir de uzun bir ney idi götürdüğüm, yere oturarak çalmayı beceremedim bir türlü. Kız ney vardı, kamış hem de ama hem kırılır diye korktum, hem de bira muhabbetine malzeme etmeyeyim dedim 🙂
Neyse, yattık. Tam uyuyacaktım dışarıda birileri gezinmeye başladı. Kim ki bunlar falan dedim de çıkıp bakmadım. Gece de geldi birileri, ne dertleri varsa gezindiler çadırların arasında. Bir kaybımız olmadı çok şükür.
Sabah 6 gibi uyandım ben. Uyandığımda saate bakmamıştım ama "çok uyudum lan, öğle olmuştur kesin" diyordum, olmamış meğer. Saatin 6 olduğunu görünce çıkmadım çadırdan, geri yattım, bir uyandım "aha" dedim, "bu sefer 10 oldu saat". Meğer 6:30 olmuş daha. Böyle de güzel bir şey yani açık havada uyuması 🙂
Bak, şeyi de atlamışım, Bilen de aramıştı önceki gün. Hatta amma çok kişi aradı lan. Celal Abi de aradı, ilk planladığımız yere gittiysek uğrayacakmış ama Kesikköprü deyince vazgeçti, başka arayanlar oldu arkadaşlardan. Bir de kaç senedir görüşmediğim bir arkadaş aradı, "MSN'inde niye engelliyim halen, kaldır artık" falan dedi, "oha" dedim ben de. Ne diyordum, hah, Bilen gece değil de ertesi gün erkenden gelebileceğini söylemişti. Bizim de ekmeğimiz az kalmıştı, çayımız da bitmişti, Bilen gelirse aldırırız diyorduk. Elimizdeki kahvaltılıkları dünden kalma çayla yedikten sonra 9 gibi Bilen'i aradım, 7:30 gibi yatmış, uyanamamış tabi haliyle daha. Hazır çorba getirmiştim biraz, onu yaptık artık da idare ettik biraz.
Sonra ne olmuş bakayım, hah, kahvaltı anı mesela:
O değil de, Levent Abi'nin altındaki katlanabilir mini tabureye dikkatinizi çekerim. Valla, taht gibi, lazboy2000 gibi süpersonik bir rahatlık idi kamp yerinde 🙂
Unutmadan, kahvaltıdan sonra İlyas Salman geldi ziyaretimize :)) Bu nasıl poz len
Aslında eline fotoşopla balık tutuşturacaktım da üşendim şimdi 🙂
Uykudan uyanmış gözleri mahmur berber de aramıza katıldı sonra
Hemen göle gidip güneşi kucakladı 🙂
O esnada biz keyifte idik. Kahvaltı yarımsa da keyif tamdı 😛
Kamp sonuna yaklaştığımız halde hiç balık tutamamış olan Mert'in hüznü yansıyor bu karemize 🙂
Oyy oy, çok uzadı, uyku saatim geçti çoktan, kesin yarın yine kaçıracağım servisi. Neyse bakalım, hızlıca geçeyim.
Yüzdük, güneşlendik biraz daha. Berber de tellaklık yaptı isteyene 😛
Toplandık, yerimizi hemen kaptılar, ayrıldık oradan. İyi zamanda gidip iyi zamanda dönmüşüz. Cumartesi, öğle vakti pek kimse yoktu ortalıkta, boş yer çoktu. O yüzden gelenler genelde bizim yanımızdaki boşluğa baktılarsa da başka yerleri tercih ettiler. Bir ara bir kaç genç eleman geldi, müziği sonuna kadar açıp piknik yapmaya başladılar, Levent Abi kıstırttı seslerini, pek durmadan ayrıldılar zaten onlar. Biraz ötemize bir çift geldi, arabalarını parkettiler, suyun dibine çadırlarını kurdular. Deniz yatağı falan getirmişlerdi, gazlı bir çift idi ama kızı pek görmedim suyun içinde. Gece seslerini duyanlar olmuş yalnız 🙂
Pazar günü sabahtan gelenler oldu ama aile olarak gelenler üstsüz bedenlerimizi görünce korkup kaçtı 🙂 Bir kaç eleman geldi ama onlar da durmadı. Artık her yer dolmaya başlamıştı. Biz toparlanırken 10 kişilik falan bir grup geldi, yerleşmeye başladı. Demem o ki, gidecekseniz Cumartesi erkenden gidip güzel bir yeri kapatın, pazar günü de öğleden önce çıkın, rahat olur.
Neyse, toplandık, dönüşte ben başta 2. sıradayken geride kaldım gitgide. Hani tamam, dönüşlerde falan yavaşlıyorum da bir yerden sonra motor da yetmiyor artık. Bir ara Serdar bir işaret yaptı. Ben "hızlan" diyor anladım, meğer "tek sıra" işareti yaparmış. La, dedim, nereye hızlanacağım daha. Aslında 85-90'la falan gidiyorduk ama motor hızlanmıyordu nedense. Bilmem artık derdi neydi. Emrah da en son dayanamadı Bala'dan sonra, fırlayıp gitti. Konya yolu'na sapmadan önce buluştuk, "kendimi emniyetli hissetmediğim için gruptan ayrıldım" dedi, "eyvallah" dedik 🙂
Orada baktık herkesin ayrı planları var, ayrıldık artık. Ben Bilen'i aradım, daha kalkmamış halen. Buluşup yemek yiyelim dedik. Kampta lafı geçtiği için lahmacun çekiyordu canım ama Bilen daha güzel bir teklifle geldi. Önce Balgat'ta Ege yemekleri yapan bir yer var, oraya gidecek olduk, kapalı imiş. Bolu Mangal Keyfi deyü bir yer açılmış, oraya gittik. Bolu'daki mangal restoranları tadında bir yer yapmaya çalışmışlar da tam tutmamış. Kilo ile et, köfte falan alabiliyorsunuz ama ne bileyim, ekmekler sıcak gelmiyor mesela, sonra yemekten önce yağ, bal, yoğurt gelmiyor, salatayı istersen getiriyorlar, etler Bolu'daki kadar yumuşak değil falan ama olsun. Orada da şey güzel oldu; ne yiyeceğimize karar veremedik, karışık bir şeyler yaptıralım dedik. Köfte, külbastı ve tavuk şiş'ten 250şer gram alalım dedik. Çok mu olur ki diye sordu Bilen, "olmaz" dedi garson, bir buçuk porsiyon eder. Eh, biz de yeriz o kadarı dedik. Az sonra geldi köfte, baktık, az bir şey geldi. Herhalde bir 250 daha gelecek diyorduk biz, külbastı geldi, o da az. Sorduk garsona, bu kadar mı dedik, bi bu kadar et ve köfte gelecek değil mi falan deyü sorduk. Yok dedi garson, toplam 750 gram olarak almış siparişi, biz kişi başı o kadar istemiştik aslında 🙂 Aslında söylerken açık açık söylemiştik ama adam öyle bir ihtimal vermemiş herhalde, "normalde doyuyorlar 250 gramla" falan dedi "normal insan doyar" dedik biz de, yarım kilo daha et söyledik 🙂
Yeniyor abi, ben en son Bolu'da yediğimde bir kilo et almıştık iki kişi, öncesinde yağ bal falan da yediğimiz halde lüp lüp götürmüştük, daha bir kilo daha da yer gibiydik de ishaldim ben acayip, çekindim 🙂
Höyle höyle işte, oradan bana geldik, buz gibi bir duş aldım, yaklaşık iki litre kadar kola içtim, anca ferahladım. Valla, fena idi Ankara, şansımıza Cumartesi günü Ankara'nın en sıcak günlerinden biriymiş, biz gölgede, su içinde geçirmiş olduk öyle bir günü.
Neyse, güzeldi, geçti gitti. Darısı bu haftasonuna artık 😛
Şimdi, kamplarla ilgili yardımcı olabilecek notlar:
1) Yeterince çay götürdüğünüzden emin olun
2) Yeterince ekmek götürdüğünüzden de emin olun
3) Knorr'un mu ne hazır çorba serisi var, "acılı domates çorbası, cayır cayır", "kremalı mantar çorbası, kıtır kıtır" falan diye satılıyor. Normalde hazır çorba sevmem ama bu seri güzel olmuş, yanınızda bir kaç paket götürmenizi tavsiye ederim
4) Sinek kovucuyu unutmayın
5) Tripod götürüyorsanız bağlantı aparatını unutmayın 🙂
6) Kömür götürecekseniz doğru düzgün bir kömür aldığınızdan emin olun
7) Katlanabilir bir kamp taburesi çok kullanışlı olacaktır
8) Balık tutmayı planlıyorsanız gittiğiniz yerde ne tip balıklar olur, nasıl avlanır, onu öğrenin önceden, ona göre hazırlıklı gidin
9) Ne bileyim işte, takılın siz 🙂