Bilen’le gaza gelip günübirlik Eskişehir’e gidiş gelişimizin hikayesidir ahanda:
Gezi fotoğraflarının tamamı http://www.gomercin.net/galeri/v/3mayiseskisehir/ adresinde
Geziden önceki gece benim eve geldik. Sabah erken kalkacaktık sözde, erken yatacaktık yani. 12'ye geliyordu saat, Doğuş çıktı televizyonda, yeni albüm mü yapmış neydi hatırlamıyorum. Bilen "duygusal terminatör" dedi, "o ne" diye soruvermişim, Ata Demirer'in şovunda geçermiş meğer, izlemiştim de unutmuşum ben de. "Aç da izleyelim" dedi, googlevideo'da açıp izlemeye başladık, bitirdiğimizde 2'ye geliyordu saat. Ben yattıktan sonra biraz daha durdu herhalde Bilen, velhasılı, sabah kalkamadık.
Bilen'in eve gittik önce, yağmurluğunu falan alalım deyü
Benzin ve kahvaltı için nerelerde duracağımızı konuşup yola çıktık. Bu arada benim zincir 300 km'dir falan yağ görmemişti yine. Aslında Cumartesi aklımdaydı yağ almak ama bir kaç aksilik oldu, en son da koruma demiri yanlış gönderilmiş olunca aklımdan çıkmış. Benzinlikte sordum, yok dediler tabi. Neyse dedim, 3000 km gitmiştim daha önce, yine giderim.
Benzini de aldıktan sonra çıktık Eskişehir Yolu'na doğru. Bu arada saat 12'ye yaklaşıyordu artık. Polatlı'ya kadar durmadık. Polatlı'ya geldiğimizde kahvaltı işini bir daha sorayım dedim, öğlen olmuştu zaten artık. TŞOF'a gidelim madem dedi Bilen, iyi dedim ben de, devam ettik beklemeden. Tabi bir fotoğraf çektim hemen, devam etmeden.
TŞOF'a kadar durmadan devam ettik. Bu arada yolda bir kaç tesis tabelası vardı; "tereyağda sucuklu yumurta", "ballı gözleme" falan diye. Hepsinde Bilen'e baktım ben aynadan, hani sinyal verir belki de durarız deyü, durmadık. Meğer onun da içi gidermiş her tabelada. TŞOF'a geldiğimizde baktık, kahvaltı falan yok ortalıkta, yemek var. Hobaa dedik, biz ki ballı kaymaklı kahvaltı hayallerinde idik. Gerçi, saat biri geçmişti oraya vardığımızda ama olsun, insan arıyor yine de. Neyse, yemek aldık, pahalıya geldi baya, yedik, pek beğenmedik, Bilen tatlıyı bitirmedi hatta
Bir dahaki sefere başka bir yerde sacda sucuklu yumurta falan deneriz herhalde 🙂 Çaylarımızı içip tütünlerimizi tüttürürken Bilen Eskişehir'li birisini arayıp tavsiye sordu, bodoslama gitmeyelim deyü. Gerçi, onun dediği yere de gitmedik herhalde ama olsun. Fazla oyalanmadan motorlarımızı eyerleyip yola koyulduk yeniden
Saat 3 gibi Eskişehir'e vardık. Bu arada yolda radar falan denk gelmedi. Bir tek trafik jandarması vardı bir ara, o kadar. Dönüşte de yok gibiydi, 1 Mayıs sonrası tatildelerdi herhalde 🙂 Neyse, Eskişehir girişinde sağa çektim ben, fotoğraf alalım deyü. Aynı anda, biraz ileride de bir araba durdu, Bilen de durdu ama kavga falan var gibi gelmiş ona. Koşarak dalmadı Allah'tan 😛 Onlar da bizim gibi girişte fotoğraf çektirelim demişler. Fotoğrafın solunda görünebiliyorlar biraz:
Tabi, tütün de şart
Çıkışta durmayız belki diye dönüş tabelasını da çektim 🙂
Şehre girdikten sonra "Şehir Merkezi" tabelalarını takip etmeye başladık. Fazla gitmeden bir kalabalık görüp yanaştık. Yeni açılmış bir park idi herhalde, park dediğim, Göksu parkı falan gibi yapay bir mesire yeri yani.
Kalabalık acayipti yalnız. Herhalde Eskişehir'de gidilecek hiç bir yer yoktu, böyle bir yer ilk defa yapıldı falan dedik.
Bir yere oturduk çay içelim diye, kimse ilgilenmedi. Herhalde alışmışlar sırf oturmaya gelenlere. Çay istedik güç bela, çiğ börek sorduk, yokmuş. Çayımızı içtik, gözümüzü ovuşturduk, kalktık. Ahanda Bilen gözünü ovuştururkene:
Genel olarak sıradan bir yerdi aslında, Gökçek parklarına göre farkı çimlik alanın çok olmasıydı diyebilirim. Ama asıl fark, yapay bokludere kenarına kurulmuş yapay sahil ve üstündeki şezlonglardı.
Yaza temizleyecekler herhalde dereyi, havuzu da etkin hale getirirler. Sonra da şezlonglar üstsüz güneşlenen hatunlarla dolar 😛
Oradan şehir merkezine geçtik. Motorları bir yere bırakıp yürümeye başladık. Bilen'in içgüdüleri bizi direk olarak bir çiğ börekçinin önüne götürdü, Papağan diye bir yer. Girmedik, devam ettik. Ben denk gelirse lüle pipo bakarım belki diyordum da özellikle alasım yoktu. Bilen de önce lüleciye gidelim madem demiş meğer, ondan girmemişiz börekçiye. Yok dedim, başka zaman planlı gelir bakarım ben. Geri döndük börekçiye doğru, "lületaşı çarşısı açıldı" gibi bir tabela gördük. Bir bakalım madem deyip gittik. 4-5 tane dükkan, bir tanesinin önünde bir usta ufak tefek motifler kesiyor. İsmail Bağlan Usta'yı sorduk (benim pipoyu yapan adam), başka yerdeymiş dükkanı. Vaktimiz pek yok diye gitmedik o tarafa, börekçiye doğru yola çıktık.
Şansımıza börekçide yer yoktu, başka bir börekçi bulalım dedik, bulamadık. Bu arada biz sanıyoruz ki her yerde çiğ börekçi olacak, her yerde lületaşı dükkanı olacak ama öyle değilmiş. Güç bela bir börekçi bulduk, çiğ börek sorduk, yapmıyorlarmış. Papağan'a yönlendirdi bizi, yiyecekseniz orada yeyin dediler, diğerleri çakma dediler, iyi dedik biz de. Gittik, içeride bir boş masa vardı, oraya geçecektik, dışarıdaki masalardan birinde 2 hatun vardı, onlardan birisi seslendi, oraya oturabilirmişiz, onlar siparişlerini alıp gideceklermiş. Hatun dediklerimin yaşları toplamı 80 falan olabilir bu arada 🙂 Neyse, kalktılar, iyi ki kalkmışlar, hayvan gibi yiyebildik bu sayede. Bu arada, çiğ börek de çiğ değilmiş. Hüsran üstüne hüsran yani 😛 Şaka maka güzeldi yalnız, sevdim ben. Kıymasından kıllandım niyeyse biraz ama olsun.
Ne diyordum bak, koptu konu, annem geldi de memleketten. Çiğ börek diyordum bak, annem de börek getirmiş bu arada, o da çiğ değildi.
Neyse efendim, böreğimizi yeyip benzinciye gittik de durun tabi, ondan önce börek fotoğrafı:
Benzinci de dolacak depoları doldurduk, boşalacak olanları boşalttık, sonra yol koyulduk. Bu arada aynalı camları kaçırmayıp kendimin de olduğu bir poz çekiverdim hemen.
Dönüşte ballı gözleme yemek üzere konuştuk. Sivrihisar'ı geçince "Muhteşem Tesisleri"ne girdik. Zaten biraz daha bir yere girmesek benim koltuk bana girecekti artık.
Ballı kaymaklı gözlemeden söyledik birer tane, birer de çay. Sacta sucuklu yumurta yiyenler falan vardı. Ah be dedik, yanlış yerde durmuşuz biz, yalanmış TŞOF falan.
Biz yola çıktığımızda güneş yeni yeni batıyordu. Valla, arkada günbatımıyla beraber süper pozlar verdik Bilen'in ıkila'sı ama çekemedim tabi. Sırf bu işler için bozulmasına, kırılmasına falan üzülmeyeceğim bir makine mi alsam diyorum, boynuma asar, yolda falan çekerim.
Karanlıkta geldik Ankara'ya. Çevre yolundan saptım ben, Bilen de Eskişehir yoluna devam etti. Bu arada hem Eskişehir-Ankara arası, hem de Ankara içi, hatta normalde boş olan çevre yolu bile baya kalabalıktı, neden bilmem.
Böyle işte, günübirlik gezdik geldik. höyle höyle, royle hoyle