Böyle gezi raporları yazacağım artık, motosiklet günlükleri tadında. Şimdilik ayrı bir bölümü yok, Gömlük altında çıkacak ama olsun, ileride açarım bölüm mölüm
Akşama kadar evde oturdum, gerçi zaten öğlene doğru uyanmış, kahvaltıyı da anca 2'de falan yapmıştım. Ondan sonra da keyif yaptım uzun uzun, anca 5 gibi evden çıkabilir hale geldim yani. Aslında niyetim Gölge'yi veterinere götürmek, akabinde de ortalığı toparlayıp çamaşır falan yıkamaktı da Gölge'yi kafesine sokamayınca kalan planımı da uygulamadım. Biraz daha oturdum, bir yandan da nereye gitsem diye düşünüyordum. Nargile içesim gelmişti, evde hazırlamaya da üşeniyordum, istiyordum ki şöyle denize nazır güzel bir nargilecide oturayım, deniz kokusu ile nargilemin dumanı karışsın. Tabi, Ankara'da bulunuyor olmak bu tür isteklerin tatminini biraz zorlaştırıyor.
Gölcüklerden birisine mi gitsem dedim, Göksu Parkı'ndaki kafeler nargile servisine başlamış mesela, sonra Mavi Göl'de de nargile sunanlar vardı ama kesin beceremiyorlardır nargile işini diye caydım. Hani, harbiden deniz kenarı olsa nargilenin iyiliğine kötülüğüne pek bakmayacağım ama deniz yerine gölet olunca nargile bari adam gibi olsun istiyor insan.
Nargile'yi de geçtim, abi, adam gibi gidecek bir yer olmaz mı bir memlekette. En "manzaralı" denilen yerinde bile manzara dediğin bina manzarası anasına satayım. Aman işte…
Neyse, dayanamayıp küfrede küfrede çıktım sonra evden, olmazsa Bilen'e uğrarım dedim, merkeze doğru düştüm yola. Bir ara dedim, Eskişehir Yolu'na mı vursam kendimi, dümdüz gideyim bakalım, belki ilginç yerler vardır. Vazgeçtim; akşam 7'de çıkmışım zaten evden, o sürede anca Polatlı'ya falan giderim herhalde dedim, orada da ilginç bir şey yok gibiydi. Eskişehir Yolu'na varınca sola döndüm, merkeze doğru devam ettim yani. Konya Yolu'na sapayım bari dedim, Ahlatlıbel'e giderim olmadı. Uygun bir açı ile bakarsanız bina görmüyorsunuz orada. İçime sinmedi yine de, sapmadım Ahlatlıbel'e, devam ettim, belki Gölbaşı'ndan sonra ilginç yerler vardır diye (ki olmadığını biliyorum). Gölbaşı'na geldiğimde Mogan Gölü gözüme çarptı. Hafiften seyrettim, ışıklar falan hoşuma gitti de oraya da giresim gelmedi, devam ettim. Bir ara gözüm döndü, yanımda ufaktan bir çanta falan olsaydı Konya'ya giderdim herhalde. Arkamda yağmurluk ve reflektörlü yeleğimden başka bir şey olmayınca tırstım ama geri de dönmedim, gitmeye devam ettim. Baktım olmayacak, her şey aynı, geri döneyim artık dedim. Bir yerde bir yemek yiyeyim, sonra da bir yerde gözümü kapatıp nargile içeyim. Bir nevi Ankara'ya meydan okuyayım yani: "Beni hapsedebilirsin ama ruhumu, hayallerimi asla" gibi :P. Neyse, bir yerden U çekeyim diyerek sapak aramaya başladım. İlk gördüğüm bir kaç sapağı beğenmedim, devam ettim. En son bir sapakta baktım "Bala" diyor. "Lan" dedim, "şu ikiye bir deprem olan yer değil mi burası". Uzak değildir herhalde dedim, o yola girdim. Ahanda girerken:
Durmuşken "Köy yoludur, hava da kararıyor, ne olur ne olmaz" diyerek reflektör yeleğimi de giydim ve yola koyuldum yeniden. Beklediğimden iyi yollardan giderek Beynam diye bir köye vardım. Sonra da çıktım
Biraz sonra "Bala 29" tabelasını gördüm. Saate baktım "Halen çok geç değil" dedim kendi kendime, "geri dön, adam gibi yemek ye, bir de nargile çak üstüne, oh, mis". Çabucak def ettim bu düşünceyi, "Kendine saygın olsun biraz" dedim, "çıktın madem, git, gör bakalım".
Yollar bozuldu biraz sonra. Şansıma önüme bir araba denk gelmişti de onun sayesinde belki de olası bir kaza atlattım. Önümde giderken kontrolünü kaybetti birden, hafiften savruldu, hatta karşıdan gelen kamyonun altına girecek bile sandım ama toparladı. Onu uzaktan öyle görünce ben de yavaşladım. Meğer mıcır varmış yolun o tarafında, nitekim ben de hafif bir sarsılma yaşadım ama zaten yavaşlamış olunca toparladım hemen, bir vites daha düşürüp öyle devam ettim. Biraz daha sonra aynı araba birden sağa kırdı sonra yola geri girdi, orada da derin ve geniş bir çukur varmış, o araba olmasa o çukura da girebilirdim belki. Mıcır bitti, araba ilk gördüğü boşlukta sağa çekti, ben devam ettim. Hava kararmıştı iyice, etrafı göremiyordum ama kokular muazzamdı. Bazen çiçek kokusu çarpıyordu çok yoğun bir şekilde, hakikaten, öyle yoğun bir çiçek kokusu hissetmemiştim uzun zamandır. Sonra kurbağa, yosun, çamur karışımı o tanıdık koku, belki sulama kanallarından birisinden sızan sularla oluşmuş küçük doğal bir göletin kokusu. Keşke gündüz gelseymişim dedim o kokuyu hissedince.
Neyse, öyle giderken uzakta bir tabela daha gördüm. "Bala" şehir tabelası olmasını beklediğim tabelada "Bala 19" yazınca canım sıkıldı biraz. 30 km gittim sanırken sadece 10 km gitmiştim yani. Olsun idi "durmak yok, yola devam" idi, devam ettim ben de. "Bala 9" tabelasını görünce durup fotoğrafını çekeyim dedim
Bala'ya girerken 1400 metre sonra bir hastane olduğunu görünce sevindim niyeyse. Hani bir kaza falan bir şey olursa hastanenin yakında olduğunu bilmek rahatlatıyor herhalde insanı. O tabeladan yaklaşık 1400 metre sonra karşı yönden gelen bir araç birden önüme kırıp sağımdaki yola girdi. Küfrettim içimden, devam ettim. Benzin durumuma baktım, 200 km'ye falan gelmek üzereydim, daha 100 km falan giderdim yani ama yine de bir benzin alayım dedim, hem de tuvalete gireyim. Nitekim şehir içindeki benzinliklerden birisine girip benzin aldım, çişimi yaptım, bahaneyle mola vermiş oldum.
Benzinlikteki çocukla konuştum bu arada biraz. Yolculuğun nereye olduğunu sordu, muhtemelen oraya kadar olduğunu, Ankara'dan geldiğimi, şimdi de geri döneceğimi söyledim, şaşırdı. Öylesine gezmek için mi geldiğimi sordu, "evet" dedim, yola koyuldum. Sonra hoşuma gitti bu an. Çocuk için değişik bir anı olmuş oldu muhtemelen, yani ben o yaştayken bir motorcu ile karşılaşsam da bana böyle bir şeyler söylese süper bir hikaye gibi gelirdi bana, öylesine gezmek için "taaa Ankara"dan gelen birisi. O yaşlardayken 85 kilometre'den sonrası Ay ile aynı mesafede idi çünkü benim için. Gerçi, bilmem o çocuk için nasıldı, belki de sadece "adamı deli öpmüş lan, gerzek gibi gecenin bir vakti buraya gelmiş" falan demiştir. Neyse…
Bu arada, haritadan bakmıştım, Ankara'ya gelen başka bir yol olsa oradan gelecektim ama yolların en sağlamı kendi geldiğim yol gibiydi ki o bile yeterince sağlam değildi. O öyleyse diğerlerine hiç bulaşmayayım deyip geldiğim yoldan geri dönmeye başladım. Aynı yollardan dönmek güzel oldu, kurbağalı gölete veda ettim, çiçek kokusu yeniden çarpınca mutlu oldum yeniden, ıslak toprak kokusunu duyunca da gülümsedim, sonra "lan" dedim, "yağmur geliyor lan", geldi nitekim. Konya Yolu'na varmak üzereydim, yağmur hızlanmadan vardım, ilk benzinciye çektim. Oradaki marketçikten bir enerji içeceği, bir de çikolata aldım önce, yemek yiyene kadar idare etsin deyü.
Sonra yağmurluğumu giyip Bilen'i aradım, evdeyse, çayı da varsa uğrayayım diye. Evdeymiş, çayı da varmış, "geliyorum" dedim, yola koyuldum yeniden. Yağmur şiddetlendi ben Gölbaşı'nı geçerken. Niyeyse hoşuma gitti yağmur, ıslanmadığımdan olabilir. Öyle hafif hafif gidererek Gölbaşı'ndan sonraki yokuşu çıkarken hararet lambası yanmaya başladı. Apıştım, ne bileyim, mesela o Çubuk tarafındaki gezide hava nisbeten baya bir sıcaktı, toprak yollardan dağlara çıkarken de düşük viteste baya zorlamıştım motoru, ona rağmen hararet lambası yanmamıştı. Hayırdır inşallah deyip yokuşu çıkarken şu villamsı evler var ya, onları geçtikten sonra sağa çektim, mola verdim.
Şu kırmızı küçük ışık hararet lambası işte:
Baya bir bekledim yağmurun altında, lamba bir türlü sönmedi. Bu arada, hazır reflektörlü yeşil yelek giymişken yoldan geçenleri strese mi soksam, polismişim gibi falan dedim de uğraşmadım. Baktım motor çıplak elle dokunulur olmuş ama lamba hala yanıyor, göstergenin bozulduğuna kanaat getirip yeniden yola çıktım. Yine de ne olur ne olmaz dedim, özellikle yokuştan aşağı inerken motoru zorlamadım, hatta yol müsaitken debriyaja basılı indim bir süre. Bilen'e geldiğimde gösterge halen yanıyordu bu arada.
Böyle işte, Bilen'de çay içtik, film izledik, bir şeyler atıştırdım bu arada ben, eve döndüm, di end. Hararet göstergesi Bilen'den çıkıp kontağı açtığımda da yanıyordu bu arada. Ya hakikaten yanıyor alet, ya da bir yerleri bozuldu yine. Bir ara yeni koruma demiri taktırmaya gideceğim zaten Metin Usta'ya, onu da gösteririm artık unutmazsam.
Bu da güzergah raporu:
http://www.gomercin.net/index.php?sayfa=nerede&tripID=15
çok karışık yollardan gittim ya, buradan takip edin ki anlaşılır olsun 😛